Etkinliği özetlemek gerekirse:
İki gün önce yoğun bir şekilde malzeme tedariği ile uğraştık Sefa Ustamızla. Özellikle asıl maliyet ateş tuğlası ve kömürdeydi. Ancak bulması ve ayarlaması en zor olan tesisat oldu... Akşam Durukan geldi, gece geç saatlere kadar nasıl olacağına dair detayları tartıştık.
Sabah erkenden gelecek arkadaşları beklemeye başladık, bu arada da uzun uzun iş listesini ve nasıl yapılacağına dönük tartıştık, kararlar verdik. En önemli etkenin hava girişi olacağını bildiğimizden özellikle hava üfleçlerinin yerleşimini tartıştık, karara bağladık, yapıyı nasıl kuracağımız, ne kadar kömür ve cevher yüklemesi yapacağımız vs. konusunda kafa patlattık. Bu arada gelen arkadaşlar ile Sefa Ustamızın evinde toplanıp tanıştık, muhabbet edip planlar yaptık. Aynı zamanda deri kılıf yapımı, çeşitli alet edevat, teknikler konusunda bir sürü fikir teatisinde bulunduk. Arkadaşlarımızı Otele yerleştirdik. Bu arada deneyelim diye Eylem arkadaşımızın yolladığı pota elimize geçti...
Pazar günü ilk işimiz tüm malzemeyi otelin önüne yığmak oldu. Oldukça fazla miktarda bir alet edevat yığını, bir sürü kömür, cevher vs. ciddi bir miktar idi. Tolga ve Emin hemen cevherleri kırmaya başladılar ki bence işin en zor kısmıydı. Cevher çekiç altında direniyor, kırıldığında ise sağa sola rastgele sıçrıyordu. Bu nedenle gözlüksüz arkadaşların yüz siperliği ile çalışması gerekti, bu da onları daha bir bunalttı (çoğul olarak Emin'den bahsetmekte olmam ilginçtir

).
Bu arada tatara ocağının yapımına başladık. Bu arada pota ocağı da yapmaya başladık, ancak son anda nasıl yapacağımıza karar verdiğimizden biraz da doğaçlama oldu. Tatara ocağının yapılması herhalde yaklaşık 1 saat almıştır, hemen ateşlendi ve ısıtılmaya başlandı. Bu arada pota ocağı da bitti ardından o da yakıldı. Bir süre ısındıktan sonra tatara iyice ısındı, bu aşamadan sonra belli oranlarda kömür ve cevher tozunun karışımı yüklenmeye başlandı, ısı sürekli kontrol edilmeye çalışıldı, yüklemeler uygun aralıklarla devam etti, zaman içinde yavaş yavaş curuf oluşmaya ve hafiften hava akışını engellemeye başladı. Sanırım biraz erken davranıp curuf kapağını açtık bu noktada, ancak uzun süre curuf gelmedi. Bu arada pota ocağına da kömür yüklendiğinden kömür bitecek endişesiyle bir koşu yeni kömür alındı. Bu arada ilk curuf gelmeye başladı. O görüntü ve yaşadığımız sevinç kesinlikle tarif edilemez. Bu arada curuf ile birlikte hava yollarının ve curuf akıntı yolunun de tıkanması tehlikesiyle boğuştuk, bir noktada özellikle sağ hava girişimiz tamamen aşağıda biriken maddeden ötürü (sonradan onun çelik külçesi olduğunu öğrendik) ciddi bir şekilde tıkandı, içeriye hava üfleyemez oldu, bu aşamada boruların eğimini yukarı verdik, bu noktadan sonra ocağın kömür yakışı ve curuf akışı çok hızlandı, elimizdeki kömür bitmeye yakın tatarayı durdurduk ve içindeki külçeyi yakındaki bir su birikintisinde soğuttuk. Külçe üfleçlerin altında duvarlara yapışık idi ve iki parça halindeydi, biri sağ biri ise sol üflecin altında. Yan tarafta pota fırını ilgisizlikten sönmeye yüz tutmuştu, tatara dağıtıldıktan sonra ilgimizi pota ocağına vermeye çalıştık. İlave bir üfleç daha ekleyerek pota fırınını harlandırdık, tataranın tuğlalarını kullanarak potayı daha yüksek ısılara çıkarmaya çalıştık, ancak hem ocağın taarımındaki kusurlar hem de kömürün istediğimiz kaloride yanmamasından potadaki malzeme erimemişti sonuçta. Ancak ön yalıtımı iyi yapabilmiş olduğumuz potadan parlak, hiç okside olmamış demir talaşı çıkınca kesinleşti. Sonunda müthiş yorgun ve keyifli bir şekilde otel lobisine çekilip çaylarımızı kahvelerimizi içtik, güzel güzel muhabbet ettik. Masaya çakılar bıçaklar döküldü, inceledik...
Ondan sonraki günler hem tatara sonucu üzerinde Sefa Ustamızın okulundaki imkanları kullanarak çalıştık, hem su verme, şekilllendirme, bant zımpara kullanımı hem de dövme çalıştık. Elimizdeki eski eğelere çekiçle giriştik. Akşam yorgun argın döndüğümüz Sefa ustamızın evinde aç kurtlar gibi yemeğe saldırdık. Günlerimiz böyle geçti gitti. Güzel arkadaşlıklar kurduğumuz, hoş bir çalışma ile geçen, yorucu koşturmacalı bir etkinlik de sonunda bitti. Kucaklaşarak evlerimize döndük. Ancak ben hala dinlenemedim, acaip yorulmuşum (tabii Sefa Ustamızın insan üstü çalışkanlığına ayak uyduramamış da olabilirim

) ...